Aşkın dili, dini, rengi hele ki siyaseti hiç yoktur. Korkmayın, aşık olun ve aşkınızın arkasında durun...

17 Aralık 2012 Pazartesi

Her Tuzluğum Var Diyene Hıyarla Yetişemedim/Metin Uca

Bu kitabı bitiremedim bir türlü. Ne kadar çaba sarf edersem edeyim şu incecik kitabı bitiremedim. Ama kitap hakkında yazmak istedim belki fikrinizi alıp, birgün yeniden elime alırım diye. 
Metin hocayı severdim. Ama kitabını sevemedim. 
Metin hocanın ülkenin sorunlarına (sorun ne kelime bu kadar olmaz ki dedirtcek yurdum hallerine ) yaklaşımını konuşurken takındığı o iğneleyici üslubunu hep sevmişimdir. Ama bu kitap da o üslubu yakalayamadığımı hissettim.
Bence Metin hoca konuşurken güzel. Yazmamalı o hep konuşmalı.
Zaten kitabı da konuştuğu gibi yazmış ama onun ses tonu ve mimikleri eklenmeyince sıkıcı bir hale gelmiş kitap.(BENCE)
Bu kitabı ilerleyen zamanlarda kafam daha derli topluken bir kez daha elime almak isterim..

Ama şu an bu kitabı okuyanlar var ise yorumlarını merak etmekteyim...

1 Aralık 2012 Cumartesi

Ben Nojoud 10 Yaşında Bir Dulum/ Nojoud Ali

Okudum ve bittiiiiiiiii........
Aslında bu kitabı elime büyük bir beklentiyle aldım . Çünkü, bundan önce hatırlarsanız çiçeklerin kanı nı okumuştum ve halaa etkisinden kurtulamadım. Konusu bakımından benziyorlar aslında ama dilinin o kadar da akıcı ve etkileyici olduğunu söyleyemeyeceğim.
Konu çok etkileyici bir konuymuş gibi ele alınmış olsa da günümüz Türkiyesi'nde de çok da uzak olduğumuz bir konu değil. KÜÇÜK GELİNLER...
Hikaye Yemen de geçiyor. Kadının hiç bir değeri yok. Erken yaşta evlendirilip çocuk doğurmak için kullanılan bir obje olarak ele alınmış ve tüm bu olaylar yakın bir geçmiş de yaşanıyor. 2008 yılından bahsediyor. 
Kitap kısa sürede bitti. Etkileyici bir son bekledim ama sonu da etkilemedi. Çok aşina geldi bu konu bana. 
Bu yaz tesadüfen denk geldiğim bir diziyi izliyor gibi okudum ve bitirdim. Muhtemelen biliyorsunuzdur Hayat Devam ediyor ATV de yayınlandı Mahsun Kırmızıgül'ün yönetmenliğini yaptığı bir dizi. Küçük gelin Hayat'ın hikayesini okudum sanki Nojoud'u okurken...
okuyan arkadaşlar varsa yorum atabilirlerse çok sevinirim, düşüncelerini merak etmekteyim...

eveeeeeet bu yazımız da burda bittiiiiiiiiiii fotoğrafları da atayım:)



29 Kasım 2012 Perşembe

anneyle kahve keyfi sıkıntılardan biraz uzağa...

kitap okuma hızım düşünce post da yazamaz oldum. Ama ben yazmadan rahatlayamıyorum ve bugün canım fena halde sıkkın:(
Haftasonu sıkıntımın sonucu olumlu ya da olumsuz olarak sonuçlanıcak olsa da haftasonunu beklemek o kadar da kolay değil...
sorunumdan bahsetmiycem sadece sorunsuz yanımdan bahsetmek istiyorum ki biraz olsun sorunumdan uzaklaşabileyim.
Kahve...
kahve denildi mi bende akan sular durur. Çevremden bunu bilmeyen pek yoktur. Günde 4 fincan Türk kahvesi tüketiyorum dile kolay:)
Ama bir kahve anneyle paylaşılıyorsa o kahvenin tadına doyum olmuyor. Bizde bu akşam oturduk ve annemle akşam kahve keyfimizi yaptık...
E bunu da fotoğrafa dökmek istedim:)
Evet ben kitabımı okurken annem de bu aralar merak sardığı kız bebek elbiselerine model çıkarma derdindeydi:) Annemmmm benimmm
e bunda kuzenimizin minik kızının dünyaya gelmesinin payı büyük tabi:) bütün aile bekliyormuşuz azıcık göremesek özler hale geliyoruz hemen:)
Böylece annem ilk ona başladığı elbiseleri sürdürüyor:)


Bana gelince ilk başta sevdalım hayat kitabına başlamıştım ama otobiyogrofi okumak beni bir süre sonra sıktığını farkettim. Ara ara okumaya devam ediyorum ama araya da bu kitabı sıkıştırmış oldum:)
Biter bitmez yeni bir post ile karşınızda olacağım:)

Bu arada annemle kahve keyfimiz hemen fincandakimucize bloguna mail olarak gönderildi:)

19 Kasım 2012 Pazartesi

yoğun yorucu bir o kadar da mutlu günler ve karmaşık kitaplığım:)

KPSS çalışmaya başlayınca epeydir bloguma giremediğimi farkettim ve ne kadar özlediğimi. Ne yazacağımı bilemedim önce ama yazmak istediğimden de emindim:)
Evet bu yıl ilk defa KPSS ye hazırlanıyorum ve en son öss de bıraktığım ve göz ucuyla dahi bakmadığım Matematik, Coğrafya, Tarih soruları çözüyorum:)
Başlarda epey yadırgadım ama sonra eğlenceli hale gelmeye başladı. E haliyle zavallı masamın üzeri bir anda kitaplarla doldu ve kitaplara çalışmam kitaplar yüzünden güçleşti:)
Dün oturdum ve minik kitaplığımda zaten sığmayan kitaplarımı birazcık daha sıkıştırmak zorunda kalaraktan yeniden düzenleme yaptm. Artık masam serbest ama kitaplığım mahkum:) İşin görünen yüzü şöyle ki:)

Kitaplık almaya kalksam minik odamda yer yok. Sanırım dayanamayıp duvarlara raf yaptırıcam:D Nefes alıcak yer kalmayana kadar:) Yoksa kitaplarımı alt raflara kapalı yerlere bırakmak hiç hoşuma gitmiyor:(
Yinede bu kargaşayı da sevdim ben:)
Bu aralar elime Zülfi Livanelinin kitabını aldım çok severek okuyacağımdan emin olduğum bir kitap olmasına hatta bana tavsiye edenin de ok özel bir kişi olmasına rağmen, yoğunluktan ve yorgunluktan okuyamıyorum. Bugünden itibaren yeniden gecelerimi kitalarıma vermeyi düşünüyorum:
Yorgunluğa da dayanmak lazım sanırım:)
Benden şimdilik bu kadar...
Tüm günlerim bu kadar renkli geçsin de varsın yoğun olsun diyor ve yine KPSS notlarıma dönüyorum:)

8 Kasım 2012 Perşembe

Canan Tan/ Aşkın Sanal Halleri(nihayet bitti)

nihayet bitti oldukça sıkıldığım bir kitaptı ...
Yorumuma bu şekilde başlamayı istemezdim ama, beni ne konusu, ne dili, ne de üslubu etkilemedi.
Tekrar bir Canan Tan kitabı okur muyum bilemiyorum. Arkadaşımın elime tutuşturduğu bir kitaptı ağır kitaplarının arasında okursun çok eğlenceli demişti. Eğlenmek için elime aldığım kitabı "şükür sonunda bitti" diyerek bıraktım. 
Kitap sanal aşklar üzerine yazılmış hikayelerden ibaret, sanal aşklar için yaşın önemi olmadığını vurgulamış. Ama aşkı bu şekilde anlatması da oldukça rahatsız etti beni. Sanal yaşana saplantılı duygulara aşk denilmemesi gerektiğini düşünmekteyim. 
Dili de o kadar sadeydi ki; edebi bir uslubu olmadığı kanısına vardım nedense...
Okumak isteyenleri etkilemek de istemem ama ben beğenmediğimi dile getirmek istedim.


4 Kasım 2012 Pazar

iyiki doğdummmm:)))

bugün bnim doğumgünüm, kelimeler büyüyor ağzımda, bildiğim tüüüüüüüüüüm hayatlaaaaaaaaaar:) şarkısı bu sene yerini
iyiki doğdum dumdumdum dum özgürüm kanatlandım durmadım ayaklandım koşup ilerliyorum:)) a devretti yerini
İYİKİ DOĞDUMMMMMMMMMM:)))
ÇÜNKÜÜÜ ÇOK MUTLU BİR DOĞUMGÜNÜ GEÇİRİYORUM VE ÇOK MUTLU BİR YIL BENİ BEKLİYOR İNANIYORUM:)
Gelelim eski yaşımın son dakikalarına son dakikaları sinemada EVİM SENSİN filminde geçirdim. Yarı kahkahalarla yarı ağlayarak:) Film çok mu etkileyiciydi ? sanmıyorum. Ama eğlenceliydi biz eğlendik:)
aslında bugüne dair yazmak istediğim çoooooooooook şey varda...
Kelimeleri bir araya getiremedim:)
sonuç mu?
İYİKİ DOĞDUM YAA:))

2 Kasım 2012 Cuma

Çiçeklerin Kanı/Anita Amirezvani

Öyle güzel bir İran yolculuğuna çıktım ki!... Gerçekten orda yaşadım o mis kokulu yemeklerinin tadına baktım, sıcacık kahvelerinin dumanını yüzümde hissedip içimi ısıttım, sefaletlerine şahit oldum, saraylarına konuk oldum.... daha neler neler
Çünkü kitabımın karakterleri o kadar gerçekçiydi ki adeta hayattan alma karakterler ve tarifleri çok başarılıydı...
Yazarın anlatım şeklini çok beğendim, dili oldukça akıcıydı. Anlatım net ve son derece basitti.Roman, dönemin sosyal yapısı hakkında da oldukça başarılı anlatımları içeriyor...Ayrıca, daha önce hiç duymadığım muta evliliği, muta nikahı hakkında da bilgi sahibi oldum. İnternet üzerinde muta evliliğini ve İran İsfahan şehrini şöyle kısacık bir araştırmaya gittim Kitaptan bahsettikten sonra araştırmalarım hakkında kısacık notlar da vermek isterim.
Roman içinde bir de hikaye anlatımlarına yer verilmesi, romanı daha da çekici hale getirmiş. Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum son zamanlarda okuduğum en etkileyici romandı. Hoş bittiğine inanamadım, çok net bir şekilde aniden bitmesi biraz üzdü beni.

içeriğinden kısacık bahsedicek olursam:
17. yy İran'ında evlenme çağına gelmiş 14 yaşında bir köylü kızının babasının ölümüyle başlayan yorucu hikayesidir. İsfahan da Şah için halılar tasarlayan ve dokuyan üvey amcasının yanına taşınmalarıyla hayatlarının bambaşka bir boyuta geçişininin, tüm bu zorluklara ve 14 yaşında kadın adını alan çocuk bedenine rağmen tüm güçlüklere göğüs gerişinin hikayesidir. Kadına verilen değerin canlı bir örneğidir...
Kitabı elinizden bırakmak istemeyeceğinizin garantisini vererek çok da fazla içerik hakkında açıklama yapmak niyetinde değilim...
ve küçük bir not daha düşmek isterim kızımızın annesinin hastalanıp ölümle savaş verdiği anlarda "bibi nolursun benimle kal" diyerek ağladığı dakikaları öyle içten hissetim ve gözyaşlarıma engel olamadım...

gelelim araştırmalarıma:
Muta nikahı bir erkeğin İslamiyetin ilk yıllarında belli bir ücret karşılığında bir kadınla belirli bir süreliğine evlenmesidir. Hz. Ömer bu nikanın zinadan farkı olmadığını söyleyerek yasaklamıştır. Bazı kaynaklarda İslan dininde helal bazı kaynaklarda haram olduğu ileri sürülmüş tartışmalara gidilmiştir.
İsfahan şehri ise:
İsfahan Safevi döneminde başkent ve dünyanın en büyük şehirlerinden biriymiş. Bugün bile geçmişteki o ihtişamını korumaya devam etmektedir. Şehir, birçok güzel bulvarıyla, köprüleriyle, saraylarıyla, camileriyle ve minareleriyle İslami mimariyi yansıtmasından dolayı meşhurdur.

Bu çook güzel kitabımı bitirmemin verdiği burukluk ama mutluluk ile yeni bir kitaba daha başlarım. Ve yazıma yorumlarınızı dört gözle beklerim:)







31 Ekim 2012 Çarşamba

Kitap ve oyuncak kumbarası

Bugün facebook da boş boş gezinirken böyle bir paylaşımla karşılaştım ve çok keyiflendim. Oldukça takdir edilesi, beğenilesi ne bileyim sevinilesi bir proje olmuş:)
Kendi adıma çok sevindim ve bu kimsenin gözünden kaçmamalı diye düşünüp önce facebook profilimde, sonra da burda sizlerle paylaşmak istedim.
SİZCEDE BÖYLE FİKİRLERE İHTİYAÇ YOK MU?



KİTAP VE OYUNCAK KUMBARASI
Giresun Atatürk Meydanı'nda kurulan bu kumbara vatandaşlar tarafından büyük ilgi gördü.
Bir para kumbarası şeklinnde tasarlanan 2,30 metrelik dev kumbara şimdiden halkın beğenisini toplamış durumda.
Yapılan bu hizmetle ilgili bir açıklama yapan Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu, bu kumbaraya atılan oyuncak ve kitapları ihtiyaç sahibi çocuklara ulaştıracaklarını ifade ederek, tüm Giresun halkına, kullanılmayan kitap ve oyuncakları Atatürk Meydanı'na kurdukları dev kumbaraya atmaları için çağrıda bulundu.
Konu üzerine görüşlerini belirten vatandaşlar ise: "Sayın başkanımız tıpkı ekmek toplama sepeti gibi farklı bir projeye daha imza attı. Bir çoğumuzun evinde kullanılmayan kolilerce kitaplarımız var. Bunların atılmasındansa, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gerçekten çok önemli bir hizmet. Yine büyüyen çocuklarımızın kullanılmayan oyuncaklarının da başkalarının yüzünü güldüreceğini bilmek bizleri mutlu ediyor." şeklinde konuştu.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Bayram sonu Gizli Anların Yolcusu/Ayşe Kulin

işte bu kitabında sonuna geldimmmm....
Bayramın sonu ve kitabın sonu...
Aslında dün akşam bitmişti kitabım ama yazacak kadar gücüm kalmadığı için bu sabah erkenden bilgisayarımın başında aldım soluğu.
Önce birazcık bayramdan bahsetmek istiyorum. Bayramları halaa bir çocuk gibi seviyorum her ne kadar çocuk gibi geçiremesek de... Dayanışma aileyle paylaşımlar kocaman kocaman ailenin evinin içini doldurması...
ve hiç gücenmeden ve üşenmeden her çalan kapıya kahve pişirmem, evin içinin kahve kokusuyla dolup taşması.
Yani seviyorum ben bayramları.
Gelelim kitabımaa...
Okuduğum ikinci Ayşe Kulin kitabıydı ve oldukça etkileyici bir kitaptı yine.
Kitap hakkında hiçbir bilgim olmadan kitabı okumaya başladım, hakkında yazılmış hiçbir yorumu okumadan, hatta konusunu dahi bilmeden. Konusunu kitap bitince gözattığım yorumlardan anladım ki, okumuş olsaymışım kitabı okumaktan vazgeçebilirmişim. Okumaya başlayınca sanmayın ki çocuğunu kaybetmiş bir annenin aile içi dramından bahsedicek yanılırsınız, sanmayın ki çaresizlik için de bir adamın metres hayatından bahsedicek yanılırsınız, konular o kadar iç içe ki!...Hikaye içinde hikaye. Tabu kamış hayatlara tanık olucaksınız. Boranın çaresizliğine çaresizliğiyle ortak olan İlhami'yi  okurken aşkın başka boyutunu da görüceksiniz. Okumak isteyenlere de önerim yorumlara pek aldırış etmeden önyargısız yaklaşın bu kitaba ve okuyun derim...
içinden altını çizdiğim  kesitlerden yazmak istiyorum...


"Çaresiz bir küçük oğlan, defalarca tecavüze uğramasının acısını kimseye anlatamıyor, dinletemiyordu. Duvarları anlayışsızlık olan bir hücrede can havliyle dört dönüyordu.Kocaman gözlerinde korku, nefret ve çaresizlik vardı. Bu ürkek, çelimsiz, sevgi yoksunu çocuk, elimdeki sayfalardan sıyrılmış, yatağımın ucuna gelmiş, kollarını bana uzatmış, benden yardım dileniyordu."

...

"Dokuz yaşından itibaren korkunç istismarlara duçar olan ve sonunda azmiyle cehenneminden kaçmayı beceren çocuğun hayatla mücadelesi müthişti. İnanılmazdı. Nefessiz kalmıştım, boğulacak gibiydim."

....


"Rüzgarla bütünleşmek, insanın ahlaki yargılarından arınıp dünyayı evi olarak hissetmesidir diye yazmıştı bir yazar, Ustam Rüzgar adını verdiği kitabında, rüzgara uymayı reddeden bir denizci, görme, düşünme, hissetme ve içine düştüğü açmazda karşılık verme yeteneğinden yoksun kalır...   ...Düşündüm ki aşk da aynı rüzgar gibiydi, ona boyun eğmek, onunla bütünleşmek şarttı, karşı koymak imkansızdı. Hele bir de Bora'nın şiddetine kapıldıysanız!"

...

"Acı çekmenin türleri, çeşitleri ve Allah'ın da bir bildiği vardı ki, her kula en azından bir acı mutlaka düşüyordu. Birgün kaçınılmaz olarak benim de sevdiklerime vereceğim acıyı düşününce ürperdim, bana biçilen kaderde, şairin dediği gibi, tersine akıyordu hep içimin ırmakları."

...

"İlk aşk sabunköpüğü gibi bir şeydir. Biraz da inattır, biliyor musun, takıntıdır, gençler yaşamaktan çok hayalini kurarlar ilk aşkın. Rüzgar gibi gelir, geçer. Aslında yirmibeşinden önce aşk nedir pek anlamaz insan, şarap gibidir aşk, has aşk, olgun çağda gelendir ki, vurgun yemiş gibi olur insan, feleğini şaşırır."
...



16 Ekim 2012 Salı

okuma köşesi mimi buyrun...

izlenimlerin derinliği mimlenmiş ve bizleride mimlemiş. Ben de ilk defa bir mime cevap yazacağım:)
mim şöyle ki!...

Bu bir okuma köşesi mimidir...
Sen de okuma köşene dair bilgilerini senin gibi kitapkurdu arkadaşlarınla paylaşırsan memnun olurum...
ben çok gürültülü ortam olmadığı sürece heryerde okuyabilirim (domuşlarda bile). Çantamda mutlaka kitabım vardır.
Evimden bahsetmek isterim. Oturma odamızda bir köşem koltuğumuz bulunmakta. O köşesi yok mu o köşesi... sıcacık köşesi orası benimdir. 
Orada okurum...
Mutfağımız... Küçük ama şirin mutfağımız.Pencerenin önünde bir masamız vardır. Sabahları serin öğleden sonralı güneş görür. Burda vakit geçirmeyi de severim.
Burada da okurum...
Odama gelince... Odamı çok seviyorum ama yatağımda kitap okumayı daha çok seviyorum:)
Yatağım masamın yanında, duvara dayalı olduğu için de ben orda sadece uyumak değil nete girmek, ders çalışmak, kitap okumak orda oturup orda kalkıyorum yani anlayacağınız...
Sevgili Ebru'nun da dediği gibi benim de hayalim böyle bir köşe işte...
ve bunlar daaaaa:)))



ve benden bu kadar yazamadım çok fazla birşey 
hadi tüm blog arkadaşlarımı da mimliyorum buyrun bakalım...







15 Ekim 2012 Pazartesi

Yazar ayları...Ayfer Tunç/Bir Maniniz Yok ise Annemler Size Gelecek

Yazar ayları diloşun kayfesi'nin güzel etkinliğiyle başladıııııııııııııı!...
Her ay bir yazarın kitaplarını okuyup yorumluyor ve yazarın tanınmasına katkıda bulunuyoruz.
Ekim ayı yazarımız da Ayfer TUNÇ...
Ben daha önce okuduğum bir kitabı ile katılıyorum.

BİR MANİNİZ YOK İSE ANNEMLER SİZE GELECEK/70'Lİ YILLARDA YAŞANTIMIZ
Kitabı okuyarak 70'li yıllara çok yakından tanıklık ediyorsunuz. Siyasi olaylarından tutun da günlük yaşantılarına kadar. Kitabın konusu zaten sizi içine çekerken, Ayfer Tunç'un akıcı öykücülüğü ile roman tadında o yılların sokaklarında buluyorsunuz kendinizi.
O yıllarda doğmak ve o yılların hiç bitmemesi lazımmış demiştim okuduğumda:)

Beni ilk kitabın ismi ilgimi çekip kitabı elime almıştım. O ilgi çekici kapaktaki minicik pastel renk elbiseli beyaz çoraplı kız çocuğunu görünce de iç sesimi bastıramamıştım.
"OKUMALISIN...OKUMALISIN...OKUMALISIN..."
Okudum ve iyiki de okumuşum. 
Bu kitabı herkesle paylaştım. Hemen arkamdan 3 kişinin okumasını sağladım. Bu arada konu açılmışken, okuyup beğendiğim kitaplarımı  3 arkadaşıma verip mutlaka onların da okumasını sağlarım. Böylece çok güzel bir paylaşımda bulunduğumuza inanıyrum.(ama kitabımı sonra mutlaka ama mıtlaka geri alırım. kitaplarım üzgünüm çok kıymetlilerdir. onları paylaşamam:D)

eveeeeeet!...
bu güzel etkinliğin üzerine sahi kimdir bu Ayfer TUNÇ etkinliği ben de böyle desteklemek isterim:
Tarihimizi oldukça iyi bilen yazarımız 1964'de Adapazarı'nda doğmuş. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. 1989'da bir öyküsüyle Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği bir öykü ödülünü almaya hak kazanmıştır. 2003'de Saik Faik Abasıyanık'ın öykülerinden uyarlayarak yazdığı "Havada Bulut" adlı senaryosu TRT trafından filme çekilmiştir. Kısacık hayatından da böylece bahsetmiş oldum:)
sizlerede keyifli okumalar...

12 Ekim 2012 Cuma

Puşkin/Yüzbaşının Kızı

ve bir kitap daha bittiiiiiiii!...
Rus romancılığında önemli bir yere sahip olan Puşkin'in adını hep duyardım ama henüz okumaya vakit bulamamıştım. Okuduktan sonra anladım ki; akıcı ve berrak yazı diliyle hem ayaklanmayı hem de aşkı bir arada o kadar etkileyici bir şekilde anlatmış ki kitap kendiliğinden akıp gitti zaten. Tek sıkıntı vardı:))
Rusça isimleri sık sık birbirine karıştırdım:)
Pugaçev'in önderliğindeki isyancıların ilginç yaşamları, Marya İvonovna'nın masumiyeti, Pyotr Andreyç'in tüm engellere rağmen vazgeçmediği güçlü aşkı...
yani diyeceğim o ki
okuyun 
kaybetmezsiniz oldukça akıcı bir roman...
şimdi elimdeki diğer kitabıma dönüyorum :))
en kısa zamanda yeni bir kitap yorumuyla burada olurum:) Blog sahibi olduğum günden beri sanki daha eğlenceli hale gelmeye başladı kitap okumak:)







izlenimlerin derinliği çekilişine katıldııııım ve hediye kitaplarım geldiiiiiiii:)

veeeeeee
bugün hediye kitaplarım kitaplığımda yerini aldılarrrr:)
hediye almayı çok seven ben hele ki bu hediye kitap ise şu anki mutluluğumu anlatamam:)
blogum olduğu için şimdi daha çok mutluyum çünkü
hem samimi sıcak insanlar tanıdım hem de kitaplarla daha fazla samimi olmaya başladım. 
EBRU seni tanıdığım için de ayrıca çook ama çok mutlu oldum.
çok teşekkür ederim :)
şimdi gelelim mutluluklarıma:)))


11 Ekim 2012 Perşembe

dergilerimmmm çok kıymetlilerimmm

Uzunca bir süredir gazetelerin kitap eklerini almaz denk gelmez olmuştum. Bugün aklıma geldi ve Milliyet Kitap ekini almak için gazete bayiine gittim büyük bir hevesle. Ne yazık ki eki yoktu üzülerek döndüm eve ve başladım kitaplığımda temizlik düzenleme yapmaya derkennnnn.......
Ahhh dergilerim...
Eminim hepimizin bir dergi geçmişi olmuştur. Ben çook küçük yaşta gazetelerin dağıttığı dergi ve kitaplarla başlamıştım bu koleksiyon yaratma işine:) İlk gençlik yıllarımda(yaşlanmadım daha 1988 doğumluyum:)) belirtmeden geçmiyeyim dedim:)) ama hani böyle 12-13 yaşlarında bir tanıdık sayesinde HEYGIRL ile tanışmıştım:)) hala gördükçe alasım gelir:)) ve eskilerde hala kitaplığımın alt kısmında yerlerinden hiç ayrılmadılar ne kimseye verilir ne de atılır onlar:)
Gel gelelim asıl CAN dergilerime hiç kıyamadıklarıma.
Bugün kitaplığı karıştırınca indirdim ve blogumda da bahsetmek istedim.öncelikle:
ARTİST sanat dergilerim...
almaktan vazgeçmem sanırım bir dönem bocaladı ama sonraları yine güzel sayılar çıkarmaya devam etti. Bir süredir alamıyorum ama görüncede bırakamıyorum.
evimde oldukça fazla mevcutlar:)
sonra

yine sanat dergilerimden MİLLİYET SANAT:
VEEEEE
bir zamanlarımın ennnnn değerlileri hoş hala değerliler ama artık almayı bıraktım
neden bıraktım bilmiyorum ama
çoooook seviyorum bunları
"k" edebiyat dergilerimmmm...


10 Ekim 2012 Çarşamba

sınav sezonu açıldı:)


Bugün yeniden anladım ki belli bir yaştan sonra İngilizce artık sıkıca hale gelmeye başlıyormuş. Yeni öğrendiğim her bilgide çok heyecanlanan ben iş speakinglere gelince öğrendiğim herşeyi unutan yine ben.
Dinlerken herşeyi öğrendim tamamdır diyorsunuz fakat kelime bilgisinin azlığından mı yoksa yanlış yapma korkusundan mıdır bilinmez. Bildiğim kalıpları bilmediğim tek bir kelime ile yıkabiliyorum.
Vazgeçmek de istemiyorum ama bu yıl çok boğuşucaz sanırım bu İngilizceyle:)
Kendi kendime kızıyorum şimdiye kadar neden kaçmışım acaba okulda öğrendiklerimle kalmışım:(
Ha bir de okullarda bir şeyleri yanlış öğrendiyseniz zamanında onu düzeltmek de epey zaman alıyor:)
offf Phrasal Verb ler heeeeeeepsi birbirine girdi:))
Bu yıl 
:)
KPSS
KPDS
ÜDS
ALES
hepsi beni bekliyorlar nasıl mutluyum anlatamam:):):):)


8 Ekim 2012 Pazartesi

Irıs Galey/Babam Öldüğünde Ağlamadım

zor bir yaşam başkalarının dokunuşlarıyla daha zor bir hale nasıl getirilir...


Bu kitabı bir arkadaşım tututşturdu elime çok etkilendim sen de okumalısın diye... Konusunun çok farklı olabileceğini düşünmüştüm, ne bileyim duygusal dramatik üzülerek hüzünlenerek okuyacağımı falan...
Aksine öfke ile okuduğum bir kitaptı...
İlk başlarda bırakmayı düşündüm. Ama neyse ki kitabı bitirebildim.
Kitaptan hiç hoşlanmadığımı söylemek isterim...


arka kapaktan;

Irıs sırrını açıkladığında 14 yaşındaydı.İki gün sonra babası kendisini vurarak intihar etti. Bir kız enstitüsüne gönderilen  Irıs, bir daha bu konuyu asla açmadı. Ta ki 40 yıl sonra Yeni Zelanda'da televizyonda ensest üzerine bir program görüp kendi hayat hikayesininin trajedisini yazmaya başlayıncaya kadar... 

....
içinden;
Sanat, içinde kendimi unuttuğum tek şeydi.
...
ve insanlar savaşlarda, savunmasız çocuklara ve hayvanlara neler yapmışlardı. Niçin sadece sevgi, güzellik, mizah ve iyi duygular olamıyordu? Niçin kıskançlık, para hırsı, illüzyonlar ve rekabet vardı. Mozart'ın "Büyülü Flütler'ini " dinlediğimde böyle büyük ve saf bir eser yaratabildiği için gözlerim yaşarıyordu! Benim için Mozart diğer tüm komporizotörlerden daha çok "ızdırabı yenmiş"ti.
...
"Birçok insanın sevme kabiliyeti yoktur sevemez veye bundan korkar" diyordu bana, "Gerçek insanlık, paylaşmaktır, kendini ifade etmektir ve birikte gelişmektir, ancak sevgi suçluluk duygusu altında eziliyorsa insan kızgın, kinli ve sonucunda da yıkıcı olur.
...

5 Ekim 2012 Cuma

Antalya Kitap Fuarımız açılmıııııııııııışşşşş!...

Antalyaaaaaaaaaa!...
3. Uluslararası Antalya Konyaaltı Kitap Fuarı başlamış da benim haberim nasıl olmamış anlamadım...
Ana teması "İnsanı Okumak" olan 5-14 Ekim tarihlerinde düzenlenecek fuarda yine yerli yabancı çok sayıda yayınevi ve yazar Antalya'lılarla buluşucak.





ben geç kalmış olsam da hemen gidicem imkanı olan kaçırmasın derim:)

28 Eylül 2012 Cuma

arkadaşımdan ödünçaldığım ve oluşturduğum yeni kulem:)

yeni yeni kitaplar minik kulem:)
Üniversiteden arkadaşım mezun oluşumuzun üzerine artık temelli memleketine taşınma kararı alınca bugün kitaplığını karıştırıp götürmeden bazı kitaplarına el koydum.
Ödünç aldığım kitaplardan kulemi de sizlerle paylaşmak istedim.


İlk sıradaki Puşkin'in kitabını okumayı çok istemiştim. Daha önce dikkat etmemişim ama arkadaşımın kitaplığında görünce artık kulemdeki yerini aldı:)
İkinci sırada Nojoud Ali'nin Ben Nojoud 10 Yaşında Bir Dulum. Arkadaşım bu kitabın çok etkileyici bir konusu olduğundan bahsetmişti. Okumaya fırsat bulamamıştım. O da şimdi yeni kulemde:)
Turgenyev'e gelince yine okumayı çok istediklerimdendi.
Ferrarisini Satan Bilge  sadece merak işte:)
Çiçeklerin Kanı da arkadaşımla ortak karar verip aldığımız bir kitaptı o okudu şimdi sıra bende:))

işte yeni kulemi blogumda paylaşmak istedim:)
çok güzeller:)

Ken Grımwood/Sil Baştan


Dün gece sonunda bitti ya diyerek kapattım kitabı. Kitap hakkında fikirlerim çok değişken. 
Bu kitabı 2 yıl önce almış başlamış ve bir süre sonra sıkılıp bırakmıştım.( o dönem kitap okumak içiin çok sağlıklı düşünemediğim bir bunalım dönemiydi:)) 
Bu yıl kitabı bırakmamamk ve bitirmek üzere tekrar elime aldım ve ilk başlarda oldukça etkileyici geldi. Garip düşünceler içerisine girmeme sebep oldu hatta. 
Hayatın tekrar tekrar yaşamak mı? 
Ölümden sonrası...
Peki ya aşk?
tüm bunları düşündüren kurgusu fena sayılmaz bir kitaptı. Ama o kadar çok reklam vari geçiyordu ki mekanlar içilenler markalar tüm bunlar kitabı yavşlatmaya sebep oluyor akıcılığını bozmaya yetiyordu. Birde belli bir tekraradan sonra öl artık Jeff Winston dedim:))tamamen öl bit artık kitap:)
Kitap hakkında fikirlerim çok değişken demiştim şöyle ki dizi tadında bir kitaptı okunup çok bir şey beklenmemeli belki :)
çooooook aşırı beğendiğimi söyleyemme belki ama 
ilgi çekici bir konusu var diyebilirim. 
okumak isteyenlere duyrulur.
veeeeeee
Yeni bir kitaba daha başlamamın mutluluğu ileeeee yazımı burada bitirmem gerektiğini düşünüyorum:)

23 Eylül 2012 Pazar

ÇEKİLİŞE KATILMALIYIM:)

Ben de artık çekilişe katılmalıyım diye düşündüm bu güzel blogu ve bu güzel çekillişi görünce.
Şansımızı denemeliyiz, sizlerde katılmak isterseniz eğer;

21 Eylül 2012 Cuma

Euphoric in etkinliğine katılmalıyım :)

Ağustosdan kalma bir etkinlik çok hoşuma gitti ve ben de katılmak istedim. 


Bu aralar kitap almamaya karar verdim kitaplığımda hiç okunmamış kitap kalmayana kadar. Tüm kitaplarımı okuyup bitirdiktan sonra kocaman bir listeyle kitap alışverişine çıkıcam:) Bu süreçte biraz bütçe ayırmış olurum böylelikle:)
 Şimdi gelelim benim bekleyen bazı kitaplarıma bazıları okunmaya başlanmış ama yarım bırakılmış 
Bir dönem kafam çok dağınık olduğu için okuyamıyorudm. Şimdi hepsini sıfırdan başlayıp bitirmek için işte kulemi hazırladım.




19 Eylül 2012 Çarşamba

gece uyku tutmazsa ayraç çizilir:)

uyku tutmayınca koyunlar sayılırdı. Koyunları saymak yerine kitap okunması öğretilseydi keşke eskilerde dimi. Hem daha etkili uyku için hem de okuyan kitleyi birazcık daha arttırmış olurduk belki. Ben çok geç kalmadım neyse ki bunu farketmekte. Uyku tutmayınca kitabım hemen yanımdadır.Ama bu gece çizim yapmak istedim. Daha doğrusu sanırım biraz eğlenmek istedim.
gece uyku tutmayınca kalkıp bir ayraç çizdim:)
şirin mi şirin oldu devamını getirmek niyetindeyim en kısa zamanda yenilerini de paylaşmayı umuyorum.
işte böyle manzaraların devamı gelir artık :)
 demiştim size devamı gelir diye buyrın bakalım:)




Goethe/Genç Werther'in Acıları


bu incecik kitabı birkaç gün önce elime bir aldım. Daha sonra okuyacak vakit bulamadım ve kaldı. Neyse ki bugün tekrar aldım ve bitirdim.
Açık söylemek gerekirse kitabı beğenmedim.
konular arasında çok kopukluklar vardı bağlamakta zorlandım ve bu sıkılmama sebep oldu. Tek etkili yanı Albert gelene kadar Lotte ile birlikte geçirdikleri zamanlardı.Albertin gelmesinden sonra ve Lotte ile evlenmeleri üzerine belki de Werther'in ruhsal durumu ve bunalımı rahatsız etmişti beni.
Genç Werther'in Acıları, Goethenin 25 yaşındayken yazmış olduğu etkili romanlarından biridir. O dönem roman yayınlandıktan sonra gençlerde birçok intihar vakasına rastlanılmış ve sanırım yasaklanmış o dönem.
bu dönemde bir Werther salgını yaşanmaz belki ama hala etkili olduğunu söyleyebilirim.
yinede siz ne düşünürsünüz bilemem ama ben sevemedim...

...
İnsan hayatta geçici bir yolcudur. Kendi varlığına en çok inandığı, dostlarının hatıralarında ve gönülllerinde en çok izler bıraktığını sandığı yerde bile kalplerden silinir ve izleri kaybolur. 
Hem de ne çabuk!
...
Acılarımla alay ediyorum. Gönlümü kendi halime bıraksam, birbirine en yakın duygular biraraya gelecek.
...
Ey ulu tanrım! Önce akıl sahibi olup sonra onu kaybetmedikçe mesut olmamak insanların alınyazısı mı?
...

yağmurlu soğuk kış günleri için kitabımın yanında mmmmmm:)



Bugün hapşuruklarımla kış sezonunu açmış bulunmaktayım. Sanırım bitki çaylarının, sıcak içeceklerin vakti gelmiş benim için. Ha bir de: İnsan bazen çözüm bulamaz bazı sorunlarına oturup izler yalnızca ya da bir çikolataya ihtiyacı vardır iyi gelmediğini bildiği halde kendini kandırmak için...
işte öyle hem canım sıkkın hem şifayı kapmış durumdayım.

sonuca gelicek olursak kendim için nefis bir sıcak çikolata yaptım.
belki sizin için erkendir ama ilerde soğuk yağmurlu kış günlerinde iyi geleceğini düşündüğüm için buradan da paylaşmak istedim.

malzemeler oldukça basit:
1 bardak süt, 2 yemek kaşığı(isteğe bağlı çok tatlı sevmeyenleriniz olabilir kendinizce ayarlayabilirsiniz.) nutella, 1 tatlı kaşığı kakao

usulde aynı türk kahvesi usulü karıştıra karıştıra pişiriyoruz...
denemelisiniz...
şimdiden afiyet olsun...

kitabın yanında harika oluyor:)

15 Eylül 2012 Cumartesi

kahve çekirdeği kurabiyelerim:))hem de kahveli:))

bugünü dolu dolu kendime ayırayım dedim 
sabah uzun süredir kitaplığımda duran goethe'nin "GENÇ WERTHER'İN ACILARI" kitabını elime aldım erken saatlerde başladım güne. bu güne kendime ayırmalıyım dediğim günler geç uyanmayı hiç sevmem gün boşa gidiyormuş gibi gelir:)
neyse...
buralarda yeniyim daha siz bilmezsiniz kahve düşkünlüğümü:) biraz fazlaca severiz kahveyle birbirimizi:)
ama
TÜRK KAHVESİ olmalı mutlaka:)
işte sonucu nasıl bağlayacağımı bilemedim kitabın yanında bir kurabiye gerekti ben de üşenmedim kalktım ve kendim için bir kurabiye yaptım sonra da paylaşmak istedim:)
KAHVE ÇEKİRDEĞİ KURABİYEMİ:


13 Eylül 2012 Perşembe

Sabahattin Ali/ Kürk Mantolu Madonna


şu anda bitirdiğim ve elimdeki bu çok özel kitaptan bahsetmek istiyorum...


bu kitabı defalarca başka sayfalarda, bloglarda, görmüş duymuştum. Merakım biraz daha fazla artmıştı. Bir gruptaki arkadaşlarımın okuyup da etkisinden hala çıkamadık... nasıl yani hala okumadın mı?... o bir başyapıt.... gibi ardı arkası kesilmeyen cümlelerine yanıtsız kalamayıp bir günde karar alıp sahafda girer girmez aramak yerine direk sordum, kitabı aldım, çıktım, geldim, başladım ve bitridim.
kitabı okurken sık sık altını çizdiğim ve etkisi altında kaldığım cümleleirm oldu...
ama asıl etkileyecek kısmın sonunda olacağını düşünemedim hep bu şekilde devam edicek gibiyidi.
kitap bir yandan hiç bitmesini istemezken diğer yandan da sürüklüyordu diğer sayfayı merakınız ile sayfalar akıp gidiyordu.

kitabın içeriğinde her zamanki gibi çok fazla bahsetmekten yana değilim ama;
aşkı
ayrılığı
acıyı
yalnızlığı
hissedeceğinize eminim...
bana sen hala o o kitabı okumadın mı diye şaşıranlar gibi şimdi ben de sizlere sesleniyorum bu kitabı hala okumadıysanız fazla vakit kaybetmeyin...

kitaptan altını çizdiğim cümlelerden eklemek istiyorum biraz da...

"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin esvafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
...
"Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır."
...
"Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim... Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu, fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkitmekten her zaman çekinirdim."
...
"Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbirşey yapmadan bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?
Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş..."
...
"Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ancak birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gidecekti. Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu...
Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya ruhumuzla yaşamaya başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tafara bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, herşeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu."
...
"bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim."
...

daha çok fazla altını çizdiğim önem verdiğim kısımlarını burada paylaşarak kitabı tüketmek istemiyorum .
tekrar söylüyorum bu kitabı okumalısınız...



11 Eylül 2012 Salı

mümin sekman/insan isterse serisi

yine bu yaz okuduğum kitaplardan yazmaya devam ediyorum...


kişisel gelişim okumayı sevmeyenlerdenim. ama bu seriyi keyifle okudum yavaş yavaş başka kitaplarımın yanında çerez niyetine okuduklarımdı.
gerçi ben kişisel gelişim açısından değil ama genel kültür açısından okuduğumu itiraf etmeliyim:)
bak kim ne yapmış ne bşarmış değil de bak bu kimmiş nerden nereye gelmiş diye tamamen merakımın kurbanı oldu bu kitaplar. ama bir kez daha belirtmek istiyorum keyifle okudum.
kişisel gelişim anlamında başkalarının azimlerinin zaferlerini okumama gerek olmadığını düşünüyorum çünkü yani başarmak için bu kitaplara ihtiyacım yoktu 
peki ne işe mi yaradı?
ben bu kitapları bugünne kadar tanıyıp da aslında tanımadıklarımı tanımış oldum.
yani kitap okumanın hiçbir zaman zararı yok bilginiz fazlası yoktur eksiği vardır:)
serinin ilk kitabını okuyarak deneyebilirsiniz:)
keyifli okumalar

Jean Paul Sartre/Bulantı

sartreyle ilk tanışmamız yine bu yaz bu kitabıyla oldu. tekrar sartreyle karşılaşmak ister miyim? emin değilim...
kitap konusu bakımından pek sıkıntı olmayan yalnızlığı derinlemesine işlemeyi başaran fakat betimlemelere o kadar yer verilmiş ki kitabı bitirmekte biraz zorlandım çok fazla sıkıldım
belki felsefi açıdan da irdelemeye anlamaya çalıştığım için zorlandım bilemiyorum...
benim için oldukça sıkıcı bir kitaptı.
"bulantı" 20. yüzyıla damgasını vurmuş olan jean paul sartre'in ilk romanıdır. bu eser sartrenin başyapıtı sayılır.
geleneksel roman anlayışından ayrılan bu kitap aynı zamanda "varolşu" felsefenin temel kitabıdır.
kimler okudu kimler okumadı bilmiyorum etkilemek de istemiyorum ama okuyanların yorumlarını da merak ediyorum...

10 Eylül 2012 Pazartesi

doksanlar çocuk mu genç mi/kadir aydemir

1988 doğumlu olaraktan ben de bir doksanlar çocuğuyum ucundan da yakalasam o dönemin miniklerindenim işte:)
benim için doksanlar çok önemli o kadar önemli ki resimlerimde doksanlarda çocuk olmak temasını işleyip çocuk oyunları resmettim.(bilmeyenler için resim bölümü mezunuyum da mezun olmaya alışamasam da henüz (birkaç ay önce mezun olduğumu da ayrı panatezde belirtmek isterim)):)) 
işte böyle...
çok eskilerden " bir maniniz yoksa annemler size gelicek "diye Ayfer Tunç'un bir kitabını okumuştum seksenler anlatılıyordu okurken çok mutlu olmuştum ve o zamanlardan beri beklemekteydim doksanlarında kitabı çıkmalı diye 
daha sonraları Kadir Aydemirin seksenlerde çocuk olmak kitabının varlığından haberdar oldum çok merak ettim ama hala alıp okumuş değilim herkeslere anlattım böyle bir ktap var mutlaka çok güzeldir diye ama kendim alıp okuyamadım bir türlü.
.
.
.
neysee...
bir gün I.r.e.m.c.e 'nin bloğunda bu kitaba rastladım ve sevinçten ne yapacağımı şaşırdım:)
tabi I.r.e.m.c.e. 'nin bloğuyla böylece tanışmış oldum:) hemen gidip almalıyım diye düşündüm ve ertesi gün d&r da bu kitabı sorup soruşturup buldum ama fiyatına tesadüftür ki o gün cüzdanımdaki yetmedi ertesi gün alırsın dedilersede orda onu bırakıp gitmeye o kadar üzüldüm ki aslında ertesi günü alabilirim ama işte bir gün daha bensiz orda kalmamalıydı:)):)):)) doksanlar ya çocuk oldum biraz:)

alamadım mı :)
yanılıyorsunuz...
tam d&r dan çıkıyordum kii
henüz 18 ine yeni basmış olan kuzenim bitanem benim büyümüş de bana jest yaparmış arkamdan seslendi ve elinde bu kitap bunu mu arıyordun diye onunda içine sinmemiş kitabın orda kalması ve kitabı bana verdiğinde gözlerim doldu ona sarıldım sarıldım sarıldım 
eve geldim ve kitap haliyle bende ilk etkilerini gösterdi beni ağlatmayı başardı:)
 bu kocaman süpriz kiabımın şimdi bendeki yeri daha büyük ben bu kitabı hızlı okyup bitiremedim tabi sayfalar arasında soluklanıp o yıllara gittiğim hatta 1 gün boyunca o yıllardan çıkamadığım olduğu tabi bilmediklerim yetişemediklerim de vardı o yıllarda onlara da şahitlik etmiş oldum
yani demem o ki 
bu kitabı alınız vakit kaybetmeyiniz 
o yılları ucundan kenarından kıyısından da yakalasanız bu kitabı kaçırmayınız:))

keyifli okumalar diyorum ve kitap içeriği hakkında hiçbirşey anlatmayarak yazıma son veriyorum:)

9 Eylül 2012 Pazar

Cengiz Aytmatov /Toprak Ana

Bu akşam da yine bu yaz bir günde okuyup bitirdiğim bir kitaptan bahsetmek istedim. Aslında bu akşam birkaç kitap birden paylaşabilirim:):)

Cengiz Aytmatov ile ilk "Elveda Gülsarı" romanıyla tanışmıştım, epey zaman oldu. Toprak Ana ise uzun zamandır kitaplığımda aklımda ama nedensen bir türlü elime alamamıştım. Onu artık okumanın zamnı geldiğine inandığımda yalnızca birkaç saat içinde okumuş ve bitirmiştim.
Kitap Aytmatovun önemli bir romanı
romanın içeiğini yazarsam eğer bir büyüsü kalmayacağına inanıyorum
şu kadarını söylemeliyim; bir kırgız köyünde 2. dünya savaşı yıllarında bir ananın dişini tırnağına takarak verdiği hayat savaşın film izler gibi okuyorsunuz.
tabi bu kadar da değil Aytmatov aşk ile nefreti iyi ile kötüyü de öyle bir yüzleştiriyor ki...

zevkle okuyacağınızı düşünüyorum:)

kitap mevsimi:)





artık dolu dolu kitap günleri geliyor
soğuk havalar sıcak kahveler yün kazaklar polar battaniyeler ve yağmurlu pencerelerin arkasından farklı yerler kişiler ve olaylara misafirlik edeceğiniz kitaplar...
yazın sona ermeye başladığı şu günlerde merak ediyorum ben herkes yazı hangi kitaplarla sonlandırıyor sonbaharı hangi kitaplarla karşılamayı düşünüyoruz acaba...

hangi evler hangi kahramanlar konuk oluyor?
benim kahramanlarım başkalarının da mı kahramanları oluyor?
?


4 Eylül 2012 Salı

Murathan Mungan Seçtikleriyle Erkeklerin Hikayeleri


24.08.2012 günü bir sahafta görüp (ki Murathan Mungan okumayı severim) dış görünüşünün de merakımı tetiklemesi üzerine alıp ertesi günü sabah başlayıp akşamına bitirdiğim bir kitaptı. Murathan Mungan'ın seçtiklerini okumanın verdiği keyife ve içindeki yazarların sağlam kalemlerinin  verdiği keyife rağmen hikayelerin işleyişinden ötürü sürekli bir sorgulama gereği duydum.
neden?
hepsi mi?
gerçekten böyle mi düşünmeli?
kaçması yersiz değil mi?
.
.
.
herşeye rağmen 16 erkek yazarın dilinden 16 farklı öyküyle 16 hayatla tanışarak keyifle okunası bir kitap...






Blog hoşbuldum:)

Uzunca bir süre birçok kitap bloğunu takip edip  (hala bilmiyorum neden bunca zaman beklediğimi) bir blog sahibi olmadığımı kendi kendime tekrarlarım. Farklı bir heves farklı bir sevgi büyüttüm bloglara karşı içimde ve sanırım gözümde de büyüttüm:) ve sonunda kitaplarım için bir blog sahibi olmaya karar verdim.Henüz araştırma aşamasındayım bu yaz okuduğum kitaplarımdan başlayarak paylaşmak istedim ben paylaşımları okumayı seviyorum kitaplarımla aramdaki bağımı paylaşmak istedim:)) o kadar:)) ha bi de kahve içmeyi de çok severim:)) ve fotoğraf çekmeyi de:)))