işte bu kitabında sonuna geldimmmm....
Bayramın sonu ve kitabın sonu...
Aslında dün akşam bitmişti kitabım ama yazacak kadar gücüm kalmadığı için bu sabah erkenden bilgisayarımın başında aldım soluğu.
Önce birazcık bayramdan bahsetmek istiyorum. Bayramları halaa bir çocuk gibi seviyorum her ne kadar çocuk gibi geçiremesek de... Dayanışma aileyle paylaşımlar kocaman kocaman ailenin evinin içini doldurması...
ve hiç gücenmeden ve üşenmeden her çalan kapıya kahve pişirmem, evin içinin kahve kokusuyla dolup taşması.
Yani seviyorum ben bayramları.
Gelelim kitabımaa...
Okuduğum ikinci Ayşe Kulin kitabıydı ve oldukça etkileyici bir kitaptı yine.
Kitap hakkında hiçbir bilgim olmadan kitabı okumaya başladım, hakkında yazılmış hiçbir yorumu okumadan, hatta konusunu dahi bilmeden. Konusunu kitap bitince gözattığım yorumlardan anladım ki, okumuş olsaymışım kitabı okumaktan vazgeçebilirmişim. Okumaya başlayınca sanmayın ki çocuğunu kaybetmiş bir annenin aile içi dramından bahsedicek yanılırsınız, sanmayın ki çaresizlik için de bir adamın metres hayatından bahsedicek yanılırsınız, konular o kadar iç içe ki!...Hikaye içinde hikaye. Tabu kamış hayatlara tanık olucaksınız. Boranın çaresizliğine çaresizliğiyle ortak olan İlhami'yi okurken aşkın başka boyutunu da görüceksiniz. Okumak isteyenlere de önerim yorumlara pek aldırış etmeden önyargısız yaklaşın bu kitaba ve okuyun derim...
içinden altını çizdiğim kesitlerden yazmak istiyorum...
"Çaresiz bir küçük oğlan, defalarca tecavüze uğramasının acısını kimseye anlatamıyor, dinletemiyordu. Duvarları anlayışsızlık olan bir hücrede can havliyle dört dönüyordu.Kocaman gözlerinde korku, nefret ve çaresizlik vardı. Bu ürkek, çelimsiz, sevgi yoksunu çocuk, elimdeki sayfalardan sıyrılmış, yatağımın ucuna gelmiş, kollarını bana uzatmış, benden yardım dileniyordu."
...
"Dokuz yaşından itibaren korkunç istismarlara duçar olan ve sonunda azmiyle cehenneminden kaçmayı beceren çocuğun hayatla mücadelesi müthişti. İnanılmazdı. Nefessiz kalmıştım, boğulacak gibiydim."
....
"Rüzgarla bütünleşmek, insanın ahlaki yargılarından arınıp dünyayı evi olarak hissetmesidir diye yazmıştı bir yazar, Ustam Rüzgar adını verdiği kitabında, rüzgara uymayı reddeden bir denizci, görme, düşünme, hissetme ve içine düştüğü açmazda karşılık verme yeteneğinden yoksun kalır... ...Düşündüm ki aşk da aynı rüzgar gibiydi, ona boyun eğmek, onunla bütünleşmek şarttı, karşı koymak imkansızdı. Hele bir de Bora'nın şiddetine kapıldıysanız!"
...
"Acı çekmenin türleri, çeşitleri ve Allah'ın da bir bildiği vardı ki, her kula en azından bir acı mutlaka düşüyordu. Birgün kaçınılmaz olarak benim de sevdiklerime vereceğim acıyı düşününce ürperdim, bana biçilen kaderde, şairin dediği gibi, tersine akıyordu hep içimin ırmakları."
...
"İlk aşk sabunköpüğü gibi bir şeydir. Biraz da inattır, biliyor musun, takıntıdır, gençler yaşamaktan çok hayalini kurarlar ilk aşkın. Rüzgar gibi gelir, geçer. Aslında yirmibeşinden önce aşk nedir pek anlamaz insan, şarap gibidir aşk, has aşk, olgun çağda gelendir ki, vurgun yemiş gibi olur insan, feleğini şaşırır."
...